José Saramago / Körlük

José Saramago / Körlük

Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, fark et.

Körlük; bir gün yolda arabasıyla giden bir adamın, trafikte beklerken beyaz bir ışık sonrası kör olmasıyla başlıyor. Sonrasında nasıl ortaya çıktığı bilinmeyen bir salgın haline geliyor. Bu salgın birbiriyle bir şeekilde iletişime geçmiş, temasta bulunmuş herkeste var olmaya başlayınca yüzlerce kişiyi ıssız bir yerde karantinaya alıyorlar. Karantinaya alındıkları yerde askerler tarafından gözetiliyorlar ve sadece günlük yeme/içme gibi temel ihtiyaçları karşılanıyor. Fakat aralarında birisi var ki kör değil… İşte kitap tam olarak burada başlıyor! Kuralları olmayan, olan kurlları da hiçe sayan yüzlerce insanın bulunduğu bu yerde hepimiz rayından çıkan sistemin, başıboşluğun getirmiş olduğu acımasızlığı görüyoruz. Ve okurken eşlik edeceğimiz çok fazla olayla karşılaşacağız…

Nasıl bir kurgu ?

Yazar kitapta yaşanan her şeyi tüm hissiyatıyla, yavaş yavaş işleyerek size geçiriyor. Herbir karakterle ayrı bir bağ kurmaya ve onu daha derinden anlayarak hissetmeye başlıyorsunuz. İşte tam da burada okumak çok güçleşiyor. Okuduklarınızı sindirmekte ve anlamakta zorlanabilirsiniz. Bütün karantinaya alınan insanların yavaş yavaş değerlerini kaybetmesi, düzenin zamanla yıkılması ve diktatörce bir sistemin bunun yerini almaya çalışması… 

“Herkes kör, kimse kimin ne yaptığını görmüyor.” 

düşüncesini hayal ettiğimiz zaman insanoğlunun neleri yapabileceğini, ne tür olayların yaşanabileceğini tahmin etmek kimilerimize zor olmayabilir…

Yazarın anlatım tarzı çok farklı;

Yazar roman içerisinde en çok beğendiğim yöntemlerden birisini kullanmış, körlük salgınının geçtiği ülkenin ismini bilmediğimiz gibi kitap içerisindeki karakterlerin hiç birisinin de isimlerini bilmiyoruz. Yazar bize karakterlerden bahsederken onların fiziksel özelliklerine ve mesleklerine göre sıfatlar takarak, örneğin; ilk kör adam, koyu renkli gözlüklü genç kız, şaş çocuk, doktor, doktorun karısı, taksi şoförü, albay ve polis gibi sıfatları ile bizlere karakterleri tanıtarak roman içerisinde de sürekli bu sıfatlar ile belirtmiştir. Çoklu karakterle olduğu zaman isim yerine sıfatların kullanılması akılda kalıcı olma konusunda okura büyük kolaylık sağlıyor 🙂

Yazar cümleleri uzun uzun sıralayıp genelde uzun paragraflar kurmayı tercih etmiş. Diyalogları da tırnak içinde yazmaktansa paragraf içine, virgüllerin arasına eklemiş bu durum ilk başlarda paragrafları tekrar okumama sebep oldu. Ancak ilerledikçe alıştım. Yazar, kitapta karakterlere neden isim yerine sıfatlar koyduğunun sebebini dahi bizlere sunmuş. Okuduktan sonra kitabın kapağını kapatırken bütün sorulara yanıt bulacağınızda ve büyük bir aydınlanma yaşayacağınızdan emin olabilirsiniz!

Kitabın ana temasına gelecek olursak; yazar herkesin kör olduğunu, kör olarak baktığımızı, bakabilen ama göremeyen insanlar olduğumuzu bizlere anlatmak istemiştir.

Kesinlikle ara verilmeden okunması ve kişinin kendisini sorgulaması, üzerinde oturup düşünmesi gereken bir kitap. Okurken bazı anlarda sıkıldığım kimi zaman asla elimden bırakmayıp çok akıcı şekilde devam ettiğim bazı anlarda da olaylara olan şaşkınlığımdan dolayı aynı yeri defalarca okuduğum, bana farklı deneyimler sunan bir kitap oldu. Umarım her birinizin kitaplığında yer edinir. Ben favorilerime ekledim! Bir sonraki yazımda görüşmek üzere… 🙂 🙂 🙂

chevron_left
chevron_right

Join the conversation

comment 2 comments
  • Fikret Savaş

    Harika bir yorum harika bir kitap ellerinize sağlık

Leave a comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comment
Name
Email
Website